Instagram reel’lerinde, YouTube Shorts’ta ve TikTok devresinde, kısacası dünyada zamanın geçtiği istisnasız her yerde bir heyula dolaşıyor demek isterdik, ama ne Komünist Manifesto’nun girişine göndermede bulunacak kadar boomer’laşmak mümkün artık ne de söz konusu olan bir heyula. Daha ziyade brainrot’un sonik ve somut, hiç mi hiç hayaletimsi olmayan bir çıktısı, belki de şimdiye dek görülmüş (yoksa duyulmuş mu?) en mükemmel hâli söz konusu olan: Uptempo.
Uptempo’yla ilgili yazmak doğası gereği paradoksal gözüküyor, zira bu müziği sürekli olarak dinleyip de yazacak denli odaklanma gücüne sahip biri olduğunu sanmıyoruz. Dolayısıyla, dikkat aralığı yeterince daralmamış, ziyadesiyle brain damage yememiş biri olarak, uptempo üstüne yazmak, biraz da bir görev, hatta bir zorunluluk. Uptempo da, yazmayı bir tür günlük tutma hâline getiren, yazma yetisini yitirten şeylerden olduğundan, bu, bir cin çıkarma da tabii.
Her şeyden önce: Uptempo internet âleminin sürekli olarak daha uyarıcı bir müziği ön plana çıkarmaya dönük, neredeyse programlanmış eğiliminden ayrılamaz. Gerçekten, uptempo’yu salt bir techno janrı olarak görmek, bir fenomen olarak özgüllüğünü göz ardı etmek olurdu. Öncelikli mesele, uptempo’nun varoluş koşulları değil, ortaya çıkış koşullarıdır ve bu koşullar, tıpkı breakcore’da olduğu gibi, bir ‘uyarım istenci’ ile alakalıdır.
Uptempo, daha çok uyarılmayı istemenin müzikteki en güncel dışavurumu ve hakikaten, en azından henüz, ‘daha 2025’ bir müzik yok. Ama yine de, bunu diyerek de şunu demiş oluyoruz: Uptempo’nun öncülleri de vardı. Öncü demiyoruz, çünkü söz konusu olan gerçekten, tıpkı sözel mantıkta olduğu gibi bir öncüldür. Nasıl ki hard techno EDM’in, gabber da hard techno’nun yerini aldı, gabber’ın yerini alan da uptempo’dur. Diğer bir deyişle, söz konusu olan bir ‘sertleşme’ sürecidir ve uptempo, bu sürecin –şimdilik– son ayağıdır. Uptempo’dan daha sert bir müzik yoksa, en sert müzik uptempo’ysa, bu, buna duyulan ihtiyaçtan. Yoksa ‘sanat’ olsun diye değil.
Ama yine de, neden uptempo? Ve daha önemlisi, gabber ve hard techno’dan onu ayıran ne? Basit: Noise’la mix’lenme. Kuşkusuz ki hard techno’nun da en sert ve karanlık varyantlarında noise’a çaldığı oluyordu ve tabii, kimi gabber parçalarının da 250 BPM üzerini gördüğü durumlarda noise, pace’le koşullu olarak sağlanabiliyordu (Rebekah dinleyin), ama uptempo’da noise direkt olarak müziğe yedirildiğinden, söz konusu olan EDM ile noise arası, melez bir hardcore’dur. Zaten tam da bu nedenle uptempo’da beat’leri yarım yamalak duyarız ve beat’ler, her zaman için bir cızırtıyla birlikte cereyan eder. Dolayısıyla, söz konusu olan bir deep bass değil, bir buzz bass’tır ve yalnızca ritim kulağına değil beyne etki eder. Bir tür sonik elektrik çarpması.
Ama tabii, uptempo bundan ibaret de değil. Yani yalnızca noise’la hemhâl bir müzik değil. Aynı zamanda hızın da cılkını çıkaran, giderek hızlanan, bir düpedüz ivme müziği. Kuşkusuz ki bu anlamda drum and bass gibi müzikal öncülleri bulunuyor uptempo’nun ama fark şu ki, uptempo’da tempo hiç düşmediği gibi, her daim hızlanmaya da devam ediyor ve ettikçe de ritmi ya da diyelim ki duyulan melodiyi (hâlâ melodiden söz edilebilirse) kesifleştiriyor. Zaten uptempo’nun adı da buradan geliyor: Tempoyu sürekli yükseltmek. Bu, upbeat’ten başka, bambaşka bir şey: Dansa çağıran ve şen bir müzik değil, bir tür sara krizi geçirten, tam beden spazmına mahal veren bir müzik. Bir spastik müziği olarak uptempo.
Tanı: Breakcore ADHD’lere adanıyorsa, uptempo da spastiklere adanacak. Tedavi (imkânsız): Uptempo akutlaşacak bir hastalığın semptomudur ve sendrom, kendini müzikal uyarıcılığın devridaiminde bulduğundan, çözüm yok. Zaten tam da bu nedenle, memleştirilen bir müzik olarak (bugün memleştirilmeyen müzik zaten ‘tarih öncesi’ ya da ‘tarihi’ kategorisine giriyor) uptempo, bedenini kontrol etmekte zorluk çeken insanların görüntülerine bir tür soundtrack gibi gömülerek ya da yedirilerek kullanılıyor (Breakcore’la ortaklık). Uptempo bedenle ilgiliyse, onun kontrolünün yitimiyle de ilgili yani. Hatta tamamen bununla ilgili: Kontrolsüz bedenle. Beyinciğin şoklanmasıyla birlikte bedene olanlarla. (Igorrr’un “ADHD”sinin klibi rahatlıkla uptempo’yla ‘gider’.)
Öyleyse uptempo’nun noise’a yakınlaşmasını sağlayan, bir yandan da bedene ve beyne hitabıdır, yoksa kulağa değil. Kulak, uptempo söz konusu olduğunda da, çoğu ekstrem müzikte söz konusu olduğu gibi, sadece bir aracı. Bir ‘aracı organ’. Hatta kimi zaman gerekli bile değil. Zira uptempo’da titreşim o denli yoğun ki, bunu beden de duyma kapasitesine sahip, hele ki canlı bir performans söz konusuysa (Merzbow’un müziğinin bir tür proto– ya da ur-uptempo oluşu). Dolayısıyla, uptempo’nun muhatap aldığı organın, ilkin beden, sonra beyin, en son ise kulak olduğunu söyleyeceğiz. Zaten uptempo’da duyulacak bir şey de pek yok, daha çok kulağı sağır etmek üstünden iş görüyor: Bir aşırı distortion cümbüşü.
Diğer taraftan ve penultimately, uptempo beyinciğe dairse, beyne dahi dair değilse, bunun anlamı nedir? Brainrot’un bir sonik çıktısı olduğunu söylemiştik uptempo’nun, ama mühim olan, daha ziyade, beynin ‘ne kadarına dayanabileceği’ gibidir ve uptempo özelinde de bu test değişiklik arz etmez. “Ne kadar gürültüyü, ne kadar sen basıncını, ne kadar sessel yükü kaldırabilirsiniz?” sorusu, uptempo’da da merkezi sorudur, tıpkı Merzbow’un oeuvre’ında da olduğu gibi. Ama uptempo’da söz konusu olan, sadece bir tür sadizm değil, ayrıca mazoşizmdir de, zira uptempo’yu dinlemek ‘keyifli’dir. Bunun nedeni, aynı anda hem ritmik olması hem de ritmin beat’lerden değil bozulmuş seri sinyallerden oluşmasıdır, dolayısıyla da tanıdık olduğu kadar yabancıdır uptempo. Bunun sonucu da, sürekli dinlenmek istenen, ama dinlendikçe de beyne zarar veren bir müziktir. Yara kaşımanın müzikal bir hâli.
Öyleyse uptempo’yla ilgili son kertede şunu iddia ediyoruz: Bir moment uptempo, başka da bir şey değil. Momenti olduğu şey ise, yapısal olarak düşünüldüğünde, müziğin essiz hâle gelişi. Buna neredeyse white noise’laşma denebilir; zira içinde bütün frekansları içeren fakat hiçbir es barındırmayan bir ses kütlesi, –uptempo’nun öncüllerini de hesaba katınca– elektronik müziğin, hipermodern çağda, ereği gibi. Bu bağlamda, uptempo’nun bir tür hazırlık olduğunu, bir altlık oluşturduğunu düşünebiliriz, hatta düşünmeliyiz. Zira uptempo ne bir başlangıç ne de bir son. Bedensel ve beyinsel töleransın sınırlarını keşfetmeyi sağlayan bir diğer müzik sadece.
Müziğin sanat olduğu zamanları geride bıraktık. Artık müzik ekstrem bir spor. Dinleyicilere “Keyifli dinlemeler” demeyeceğimiz, “Kendine dikkat et” diyeceğimiz bir periyottayız. Uptempo, bu periyodun model müziği. Brain damage, brain crush, brain rot: Birkaç beyin hücrenizi kaybetmeyi göze almaz mıydınız?