Rave’in ilgili olduğu en temel şey tükenmedir. Soyut anlamda değil açıkça somutça, yani bedensel tükenme olarak. Bu tip bir tükenmede, tükenmenin en katıksız ve direkt hâllerinden biriyle karşılaşırsınız. Yitirmek fiilinin ta kendisini mümkün en olumlu anlamda deneyimlersiniz. Bir nevi kendinizi yitirmektir bu, ama bunu mümkün kılan da bir diğer yitirmedir; eşanlı bir yitirme: Enerjiyi yitirmek.
Yine de, yitirmek fazlasıyla olumsuz çağrışımla dolu bir kavram. Belki de harcamak, kullanmak ya da işe koşmak demeli. Ama hayır, söz konusu olan ne olursa olsun, en çok da yitirmedir. Bir rave deneyiminin, hakiki bir rave deneyiminin sağladığı şey, ilk, hatta son şey enerji yitimi sonucu bedensel bir tür katatoni olduğu kadarıyla, rave sonrası beden hareketsiz kaldığı düzeyde, rave gerçekten de yitirmeyle ilgilidir. Hareketi yitiriş; azami hareketin ardından.
Rave’in herhangi bir konserden temel farkı şudur: Bedeni sınırlarına, uçlarına dek hareket ettirmek. Bunu çok az konser sağlar. Işık oyunlarının yoğun olduğu konserler benzer bir etkiyi sağlasa da bunun sadece duyusal olarak mümkün kılar; yoksa bedensel olarak değil. Oysaki rave’de yalnızca duyu değil motor becelerin tamamı da tükenişin nesnesi hâline gelir. Dolayısıyla rave’in tükettiği şey esasında duyu-motor şema ya da devresinin kendisidir. Başka bir şey değil.
Çok azı azılı bir rave’den sonra kendinin kim olduğunu hatırlar, çok daha azı ise bedenini hissedecek kadar şuura sahip kalır. Tabii bunun nedeni, sanılanın aksine, ille de uyuşturucu değil. Aksine uyuşturucu, olsa olsa bu deneyimi daha da keskin ve akut kılmak için var. Söz konusu olan, daha çok, uyuşturucu vasıtasıyla ‘uyuşmak’ değil, normal şartlarda duyarlı olunamayacak düzeyde duyarlı hâle gelmektir. Ve bu da rave özelinde çevreye olduğu kadar sese, ama ayrıca bedene, temasa, öyleyse bedenselliğe duyarlı hâle gelmek anlamına gelir. Enerji barını artırır uyuşturucu ki zor tükenilsin (ama yine de tükenilsin). Rave hiçbir zaman tek boyutlu olmadı, olmayacak da.
Rave’in bedenselliği sıklıkla söz konusu edildi, ama bu bedenselliğin tükenmeyle bağlantısı pek de kurulmadı. Bunun nedeni, rave’in sıklıkla bir tür şov olarak görülmesi, müziğin de bu şovun asli bir parçası olarak konumlandırılmasıdır. Her ne kadar bu doğru olsa da, yani rave’de müzik merkezi bulunsa da, yine de müziğin konumu, rave’de ‘dinleme’ üzerinden değil ‘hareket ettirme’ üstünden tanımlanır ve neredeyse tanımı gereği bedenseldir: DJ bedenlere müziği duyurmaz, daha doğrusu duyurmakla yetinmez, ama bedenleri belli bir şekilde hareket ettirmeyi amaç edinir; onun müziği kulak için değil bütün bir ten, iskelet, kısacası beden içindir. Rave’de DJ bir tür şamandır; konser vermez ama ayin gerçekleştirir: Bedenin içindeki bedene, bedensel frekansa temas ve tesir eder. Bir high-tech ritüelist.
Bu minvalde bu etkinliğin, rave’in amacı da, bir amacı varsa, tükenmedir: Bedenlerin tükenmesi, ama tabii, tekrarlarsak, bedenlerin hareketinin de. Yine tabii sistemli, adı konmuş bir amaç da değildir bu, daha ziyade bir limite işaret eder: Rave bedenlerin hareketsiz hâle geleceği o rave dışı âna dek devam etmek üstünden iş görür ve bu, rave’in özüdür. Bu raddede rave’in gerçekten neyle ilgili olduğunu anlarız ki o, bedenin hissiyatıdır; bedenli olmanın hissidir. Müzik bu bağlamda yalnızca ikincildir; bir hareket ettiricidir, titreşim sağlayıcıdır. Biricil olan bedendir; durmayacasıya hareket eden beden.
Dolayısıyla, rave’in bir tür deney olduğunu söyleyebiliriz: Bir tükenme deneyi. Bu deney ise kuşkusuz ki tek kişilik bir tanesi değil. Çoklu. Her ne kadar tek başına dans ederek de kendini tüketebilen dansçılar olsa da, hiper-dansçılar da söz konusu olabilse de, rave söz konusu olduğunda tükenme hiçbir zaman topluluktan ayrılamaz. Dolayısıyla, rave’de herkes kendi payına tükense de, kolunu kaldıramayacağı noktaya dek herkes kendi payına gelse de, enerji seviyesi kişiden kişiye değişse de, tükeniş bir ‘genel sabit’tir: Rave’de bir bütün hâlinde tükenen bedendir; herkesin sahip olduğu enerji kozası olarak. Topluca. Yumak hâlinde.
Tabii, bu tükenişi salt negatif bir hâl, vaziyet ya da durum olarak görmemeli. Aksine, McKenzie Wark’un da Raving’de altını çizdiği üzere, bu durum, rave’in sağladığı bu tükeniş, kesinlikle şen, hatta vecd dolu bir tükeniştir. Ve aynı zamanda, toplumsal bedenin, socius’un dayatmış olduğu tükeniş hâline de taban tabana zıttır; zira ne fabrika da ne de ofiste, ne fiziksel ne de zihinsel olarak ve zorlamayla gerçekleşen bir tükeniştir söz konusu olan, ama tamamen özgürce, iradi bir şekilde gerçekleşen, zihinsel olduğu kadar bedensel, duyusal bir tanesidir. Rave enerjiyi hiçbir zaman enerji vermeden tüketmez, onu ‘enerjik’ kılan da budur: Var olan enerjiyi tüketmek değil, enerjiyi limitine vardırmak, ardından da tüketmek. Bir deşarj ufku.
Dolayısıyla, rave’de meselenin bir tür ‘zeno-öfori’yle ilgili olduğunu söyleyeceğiz, Wark’u takip ederek. Bunun nedeni de, rave’in bedenin farkında kıldığı kadar kişiyi kendinden de geçirmesidir. Gerçekten, hiçbir doğru düzgün rave yoktur ki kişiyi, bedeninin salt hareketinden ve bu hareketin devridaiminden ileri gelen duygulanımların sınırlarını keşfettiği bir diyar ya da düzleme açmasın. Bu bakımdan rave, başlı başına bir ‘trans-pratik’tir ve nasıl ki translar (bedenlerinin kimyasıyla muazzam bir deney gerçekleştiren o modern figür) bedeni medikal bir prosedürler dizisine tabi kılarak onu hormonal bir çeşitleme alanı hâline getirir (Testo Junkie’yi okuyun), benzer şekilde raver da kendi bedenini aşar, bedeninden taşar, ama medikal değil de elektro-sonik yollarla: Bedenini sese kilitlemek, sesle senkronlamak ve ne olup bittiğine bakmak.
Bu perspektiften bakıldığında, rave’in yarattığı etkinin bir tür doğal serotonin salgılanımıyla eş olduğunu düşünebiliriz. Gerçekten, nasıl ki cinsel haz hiçbir neden ve nasıla bağlanmaksızın, kendinden açıklamalı ve mânâlıdır, benzer şekilde bedenin hareketi, kısacası somatik hareket de kendine yeterli ve giderek gerekli bir hâl alır rave sayesinde. Rave’in keşfini mümkün kıldığı şey, bu açıdan, hareket etmekten alınan keyif, hiçbir amaca ya da araca bağlanmaksızın var olan hareketten zevktir. Ama tabii rave, her hâlükârda bedenin zorlanmasından da ayrılamaz ve kesinkes kendini aşmayla, her tür keyfin, zevkin özünde yer alan o dinamikle bağlantılanır. Rave’de kendi kendini aşan şey, hareketi vasıtasıyla bedenin kendisidir; kendi sınırlarını gören, öyleyse onları aşan bedendir. Bir tekno-Nietzschecilik.
O hâlde rave’in, belki de the Spinozacı sorunsal olan “Bir beden ne yapabilir?” sorusuna bir tür cevap olduğunu söyleyebiliyoruz. Ama burada cevap, aynı zamanda sorunun yeniden sorulmasına karşılık geliyor ister istemez. Rave vasıtasıyla bedenselliğinin, bedenliliğinin farkına varan beden, daha önce yapmadığı, hatta yapamayacağını düşündüğü, belki yapabileceğinin farkında dahi olmadığı şeyleri yapan bir beden olduğu oranda, bedenin ne yapabileceğini sürekli olarak sorgulayan bedendir ki bu da rave’in yegâne nesnesinin beden olduğu anlamına gelir, ama tabii bedenin bir modülasyona tabi olduğu anlamına da. Dolayısıyla, bedeninin ne yapabileceğini, nelere kadir olduğunu soran, cevabı okuyarak değil, bir başka edimle, dansla alacak. Ve tabii rave’le, ‘dansın ucu’ olarak. Dans etmeyen bir tanrıya inanamayacağını söyleyen Friedrich Nietzsche’ydi. Soruyoruz: Dans etmeyi bilmeyen bir Spinozacı var olabilir mi?