Aşırı Doz, Aşırı Hız, Aşırı Yükleme: Drum and Bass Üzerine Notlar

Drum and bass’tan ya da kısaca DnB’den söz ettiğimizde yalnızca bir müzikten değil, aynı zamanda bir enerji, sinerji alanından söz ediyoruz: Ritmin sürekli çeşitlendiği, temponun hiç düşmediği, sürekli olarak dinamik, dolayısıyla dinleyeni de dinamik kılan bir sessellik, ses kompleksi. DnB’nin içine doğduğu çağ, onun genel karakteristiklerini anlamlandırmak ya da gerekçelendirmek için uygun zemini sağlar: Hızın her şey hâlini aldığı 90’lar. Gerçekten, 90’lar, tarihin sonunun (Francis Fukuyama ve Jean Baudrillard başta olmak üzere) pek çoklarınca ilan edilmesiyle birlikte, zamanın artık erekten bağımsızlaştığı, buna binaen olayların gerçekleşme hızının takibinin imkânsız bir hâl aldığı, dolayısıyla şeylerin son sürat kendilerini aşacağı, birbiri üstüne taşacağı her daim muhayyel ve sanal kalan noktaya doğru seyrettiği muazzam bir ivmelenmenin çağıydı. DnB, jungle’la birlikte, işte tam da bu çağın ürünüdür ve tabii onu net bir şekilde yansıtır: İvmelenip duran bir müzik. İnsandışı hızlar ve hâllere ulaşılan bir çağın prototipik müziği. Breakcore’la birlikte ifrat düzeyine varacak bir müzikal eğilimin ilksel örneği, modeli.

2010’lar sonrasında içine girmiş olduğu gerileme süreci üstünden değerlendirilmezse, DnB’nin neden bir tür model müzik olduğu anlaşılır: Bir çağa ait olmak. Bundan kasıt, kuşkusuz ki basitçe belirli bir çağda oluşum göstermek değil. Öyle olsaydı, DnB’nin herhangi bir müzikten farkı kalmazdı. Aksine, mesele, ancak gelecekte nihayetine erecek programatik bir çağın soundtrack’ini oluşturmak. Bu ise şu demek: DnB 90’ların ürünüyse, bunun nedeni, ancak 90’ların, milenyum sonrasında ortaya çıkabilecek, sıklıkla distopik addedilen ama özünde bir tür mekanik atmosferi, mekasferi yansıtan bir çağ olmasıdır. Tam da bu çağda cyborg’lardan, yarı-insan/yarı-makine organizmalardan söz edilmeye başlanmıştı (Donna J. Haraway’in ünlü Siborg Manifestosu’nu hatırlayın), ama aynı zamanda güvenlik güçlerinin, milislerin ziyadesiyle high-tech ekipmanlar kullanacağı fikrinin doğduğu çağ da aynısıydı (80’lerin eşiğinden 90’lara sızan RoboCop). Dolayısıyla çağın tahayyülü makineseldi. Ve tabii buna binaen sesselliği de öyle olacaktı. DnB’nin devreye girdği yer de burasıdır.

DnB’den söz ettiğimizde, esasen ivmelenmeden söz ediyoruz, evet, ama aynı zamanda, hatta öncelikli olarak söz ettiğimiz şey dinamizmdir. Dinamizm, yani bir sistemdeki bileşenlerin, birbirlerinin katalizörü olacağı şekilde devreye sokulması. DnB, esasen dinamizmin bu asal tanımına uyar; her bir bileşeni bir diğer bileşenini çağırır. Zaten davul ve basın, olanca yapaylığında ve bir arada bu müziği var etme nedeni de budur. Eğer ki DnB’de söz konusu olan davul ve bas ise bunun nedeni, bu enstrümanların, birinin ritmi sağlayacak diğerinin de onu vurgulayacak birer ses niteliğine sahip olmasıdır. Rock müzikte gitarın ve vokalin başatlığı hasebiyle geri plana itilen ama rock müzik bağlamında dahi birlikte iş gören davul ve bas, bu tip bir devreden çıktığında esasen tam da DnB tipi bir müziğe mahal verir: Sürekli ve ivmeli çeşitlemelere dayanan ve kesintsiz olarak akan bir müzikallik. Bu nedenle ki, akustik müzikte bile davul ve bas arasındaki jam’lerin sonu gelmez, çünkü birbirlerini sürekli olarak farklı çeşitlemelere açan enstrümanlardır bunlar. İşte, DnB bu çeşitmelerden başka bir şeyi gözetmez ve nesnesi almaz. Bu çeşitlemelerin toplamıdır diyelim. (Welcome to Violence’ın tam ortasına bir jam session yerleştirilmesi tesadüf değildi).

Tabii bunlar, bir yandan da bu müziğin makinesel bir müzik olduğu anlamına yine, yeni, yeniden, ister istemez geliyor. Nasıl ki bir fabrikada makineler birbirlerinin üretim yoğunluğunu, sıklığını ve basıncını belirli bir düzeyin üstünde tutuyor, yani makineler üretimin ivme ve dinamiğinin optimal koşullarını sağlıyor, benzer bir durum DnB için de geçerli. Bu müzik, çoğunlukla yavaş yavaş bileşeni artan ve azami artış sonrasında da ‘tıkır tıkır’ çalışan bir müzik. Dolayısıyla yeterli ve gerekli ivmeyi aldıktan sonra hız kaybetmeyen ve mekanik bir mükemmellikte seyreden, cereyanı sürekli bir müzik de. Diğer bir deyişle, bir tür şantiye müziği (Hive’ın ‘Surreal Killer’ını dinleyin). Elektro-mekanik bir müzik, durulmayanından. DnB fan’larının büyük bir çoğunluğunun hiperaktif olmasının bir nedeni var. (Breakcore’cuların ekseriyetle ADHD olması ise ayrı bir konu.)

Bu perspektiften söylenmesi mümkün olan bir diğer şey ise DnB’nin, Hackers, Johnny Mnemonic ve New Rose Hotel gibi filmlerin dünyasına, tekno-sermayenin hüküm sürdüğü bir tür ‘çok geç kapitalizm’ evrenine ait olduğu kadar, bu dünyanın içinde olup bitenlerin sağlamış olduğu ‘kafa’nın sonik bir dışavurumu olmasıdır (DnB parçalarının çoğunda polis sirenleri ve telsiz sesleri bulunması da bundan, bkz. Gridlok’un ‘Los Angeles’ı ve Hive’ın ‘California Schemin’i). Kuşkusuz ki söz ettiğimiz bağlam, uyuşturucuya (özellikle de speed’e), veriye ve tabii, tekrarlarsak, hıza doygun, pek doygun bir tanesi. Dolayısıyla da aşırı bir tanesi. Ve tabii mahal verdiği müzik de benzer nitelikleri haiz ki o da, yine tekrarlarsak, DnB. Ezcümle: Overdose, overload, overdrive, diğer bir deyişle, aşırı doz, aşırı hız ve aşırı yükleme, esasen söz edilen tipte bir müzik olmak vasfıyla DnB’nin temel özellikleri ya da veçheleri.

Hızdan söz ettik: Hız, DnB’nin tabi olduğu ‘alt yapı’nın özsel bir eğilimi olduğu düzeyde, 90’larda da bu eğilimin ta kendisinin farkındalığına varıldığı oranda, hatta giderek bu eğilim kendi öz farkındalığına (yapay zekâ yoluyla) vardığı kadarıyla, DnB, özünde hızlı bir müziktir. Aşırı hızlı olma nedeni ise işbu alt yapının basınçlı bir ivmelenme mantığına sahip olması, mekânı giderek büzüştürmesi, zamanı (çevrimsel olarak) daraltması ve dünyanın tüm deneyimini hızdan mülhem kılmasıdır (Bugün de her tür bilgi ve bedenin lojistiği ‘anlık’ olmaya daha da meylediyor).

Aşırı doz, diğer taraftan, yine hızla bağlantılı olarak, DnB’nin yarattığı kafayla ilgilidir: Hızın durulmaması ve ritmin baki oluşu ister istemez acayip bir kafa yaratır, zira söz konusu olan, insanın ‘normal şartlar’da (ki böyle bir şart artık yoktur) deneyimleme imkânı bulamadığı bir yoğunluğun, makinesel bir yeğinliğin seste billurlaşmasıdır. Bu da ‘kafa yapar’. İnsan nasıl ki kokain, ekstazi ve ketaminle içindeki farklı süratleri ve yoğuşuk algı durumlarını keşfeder, benzer bir durum kulak vasıtasıyla bedene tesir eden DnB için de geçerlidir: İnsanın içindeki makinesel bir sanallığın keşfi (ya da Félix Guattari’nin Machinic Eros: Writings on Japan’da söz ettiği bitkisel sanallıklarının mekanik bir varyantı).

Ve son olarak, aşırı yükleme tek bir şeyle ilişkilidir: Veriye es vermeksizin maruz kalma hâli. DnB babında da benzer bir durum geçerli olduğu oranda, aşırı yüklemenin bu müzikle ne tür bir ilişkisinin olduğu da anlaşılır. Gerçekten, DnB kadar veriye doygun müzik bulmak zordur, en azından son kertede. Bunun nedeni, ilkin, DnB’nin, bir tür veritabanı hâline getirdiği müzikal süremi ‘yeni veri’yle devamlı güncellemesidir. İkinci olarak, bu güncellemeyi farklı hâl ve süratlerde kendini tekrar edeceği bir döngünün içine sokması, kısacası çeşitlemesidir. Ve üçüncü ve son olarak ise bu çeşitlemenin giderek artan bir hız ve dinamizm mantığına göre, basitçe uyarıcı, aşırı uyarıcı şekilde vuku bulmasıdır. Bu açıdan bakıldığında da DnB kuşkusuz ki aşırıdır, ama bu sefer dinleyicisine yüklediği veri açısından.

Bu üç aşırılığı bir çatı altında toparlayacak olursak, varacağımız sonuç şu olacak: DnB’nin aşırılığı esasen insandışı bir aşırılık. En azından bu tip bir aşırılığın, tekrarlarsak, ilksel modeli DnB. Bundan kasıt, bu müziğin öncelikle bir tür uyuma dönük bir müzik olması. Hakikaten, insanı makinelerle sarmalanacağı, çekip çevrileceği, hatta eklemleneceği bir dünyaya ‘hazırlayan’ bir müzik bu, eğer buna ‘müzik’ demek hâlâ mümkünse. (Tahminen değil.) Müzik ‘de’ demek gerek belki. Ve yine belki, müziği, giderek salt müzikle ilgili olmaktan çıkartan bir yüzyılın da prototipik müziği DnB. Diğer taraftan, programatikse, sadece yapısal anlamda değil, bu anlamda da, yani işlemsel bakımdan da öyle. Böylece DnB’nin yalnızca bir model olmadığını ama aynı zamanda bir ana sistem, bir mainframe olarak da iş gördüğünü anlarız. Onun yansıttığı kadar öngördüğü bir dünya vardır ve bu, yine yansıttığı dünyanın karakterinden ileri gelir: Yalnızca geleceğin imgesi, tahayyülü tarafından musallat olunmuş bir dünya. Geçmişle hiçbir işi ve ilişiği kalmamış bir tanesi. (90’lar ve 2000’ler DnB album artwork’leri insan sonrası manzaralarla doluysa, DnB parça adları da hiper-teknik ve bilim kurgusal terminolojiler üstünden tanımlanacaktır.) DnB’nin tahayyülü de işte budur ve başlı başına değerlendirildiğinde, bu tahayyülle uyumlu bir sesin olabilirliği ve imkânlarıyla ilgili bir düşünümdür. Gelişi olumsal değil zorunlu gözüken bir geleceğin soundtrack’i olmak: DnB.

Ama yine de, DnB’nin limitlerinde, tahayyül kuşkusuz erime fenomeninde temelleniyor. Armageddon, Molten Beats ve benzeri kült klasik (derleme ve tekil) albümler, sıklıkla ivmeyi pek makul serencamına, yani şeylerin yanıp kül olmasına, hatta su olup buharlaşmasına doğru izler: Kıyamet. Gerçekte, fiziken olduğu gibi, fazla hızlı hareket eden şey hararetlenir ve belli bir hız seviyesinde, belli bir atmosfer altında ya da içinde, hareket eden şey yanar ve havaya karışana dek yanmaya devam eder. İşte bu süreci (önden) örnek alır gözüken DnB, müzikal modeli olduğu dünyanın basınçlı ivmelerini onu icra eden sanatçıların tahayyülü üstünden de yansıtır. Tam da bu nedenle kıyamet, yapay zekâ kıyameti veya teknolojik tekillik veyahut ‘robot istilası’, DnB’nin mutlak tahayyül limitidir. Hiçbir müzik, jungle dahil olmak üzere, işbu ivmelenen sistemin ideal ereğini kıyamet olarak belleme görüsüne ya da öngörüsüne sahip değildi, bu yalnızca DnB’ye mahsustu. Stakka ve Skynet’in muazzam albümü Clockwork’ten Hive’ın Bedlam’ına, DnB’nin meselesi hiç değişmemiştir: Spektral dünya. İnsansız, salt makinesel bir yeryüzü. Nick Land’in kendine yönelttiği şu sorunun DnB dinlerken yazıldığına kaniyiz (Fanged Noumena: Collected Writings 1987–2007): “Why the helicopters, artificial body-parts, and manically dehumanized machine-music?

Comments are closed.