Her gün kilden bir küp yaparak, yan yana dizerek ve üst üste koyarak onun günden güne değişen biçimi hakkında günlük yazmayı planladım. Başlangıçta, atölyeden gidip küçük bir parça kil bulup onu bir küpe dönüştürmek ve gözlemlemek hakkındaydı bu plan. Avuç içi büyüklüğünde bir küp yaparım ve onu gözlemlerim, böylece küp üzerine günlük bir yazı yazarım diye kendime bunu birkaç defa söyledim. Bunu kısa sürede kafamda kurguladım. Kil, zamanla ona bir küp şeklini verebilmem için gerekli yumuşaklığı sağlayan suyu dışarı atar ve kaybeder, ilk başta küp şeklini verdiğim bu ıslak ve yumuşak kil giderek kurur, sertleşir ve ben de bunun hakkında bir yazı yazarım diye kısa sürede bu süreci kafamda canlandırdım. Bu fikri aklıma getirdiğimden beri, bu arada hemen kilden bir küp yapmadım ama atölyeye gittim, nerede kil olduğunu buldum –zaten biliyordum- kile baktım ve gidip masama oturdum ve tekrar, kilden bir küp yaparım, elime çamur halinde bir kil alırım ve onu bir küpe dönüştürürüm, sonra da bu süreci gözlemlerim diye bir düşünceye denilebilir ki tam anlamıyla daldım. Sanki yapmışım gibi ya da yapıyormuşum gibi bu süreci tekrar tekrar, kendi kendime düşündüm. Kilin aslında kısa sürede içerisindeki suyu atacağını ve eğer o gün öğle vakti bunu yaparsam, akşam üzeri eve dönerken muhtemelen şekil verdiğim kilden küpün, içerisindeki suyu önemli ölçüde kaybetmiş olacağını, sertleşmeye ve kurumaya başlayacağını tahmin edebiliyordum. Kilin rengini dokusunu ve boyutunu zihnimde canlandırabiliyordum.
Henüz elime bir parça kil alıp onu bir küpe dönüştürmeden önce neden küp şeklinde bir biçim yapmaya karar veriyorum, bunu açıklamalıyım. Bu kararla aslında olabildiğince soyut ve basit bir biçim ve dolayısıyla da basit bir süreç oluşturma düşüncesindeyim. Ama bu düşünce bile diğer yandan benim ne kadar da belirli bir geleneğin içerisinde olabileceğimi gösteriyor. Belirli bir öğreti geleneği içerisinde ve tabii ki heykel alanı içerisinde kalıp buradan bir karar veriyor olabilirim. Disiplin içerisinde disiplini reddetmek. Kilden bir küp yaparak bunu gerçekleştirebilirim dedim. Çünkü kilden bir küp, malzeme olarak kil ve biçim olarak bir küptür. Bunlardır sadece. Çelişki başlıyor. Şimdi yeni anlamlar getireceğim.
Küpü, dünyada olmayan, insanın düşünce alanında var olan geometrik yani ideal bir form olarak anlıyorum şimdi. Platon diyorum. İnsanın, dış dünyanın karmaşıklığına karşı geliştirdiği soyutlama yönteminin bir ürünü. Şimdi de kendi bedenim aklıma geliyor ve David Harvey’in “çevresinde düzen yaratma kapasitesine sahip, arzulayan bir makina olan insan bedeni, kendisini üreten, sürdüren ve çözen süreçlerle aktif ve dönüştürücü bir ilişki içinde olan insan bedeni,” tanımını hatırlıyorum.
Bir doluluk ve kapalılık nesnesi. Kendisi olarak var olabilen temel bir biçim olarak küp. Galiba görünür olandan ve duyusal olandan önce düşünsel olan yeri doğrudan gerçeklik olarak ortaya çıkartmak gibi bir açmaz yaratıyorum kendime. Bedenim ve kil arasında başlayan ilişki ise -fiziksel gerçeklik içerisinde olanlarız; fiziksel derken ister soyut ya da somut olsun duyuları şekillendiren her türlü etkiyi kastediyorum- bu zihinsel olanın ya da ideal olanın peşinden gitmemi sağlayan tek yöntem olarak görünüyor. Yani diyorum ki; bu ideal olanla görünür olan, ayrı yerlerde kopuk şeyler değil. Bunların ortasındayım ya da arasındayım ya da içerisindeyim. Artaud’nun dediği gibi, “Metafizik, deri yoluyla beyinlere işler.”
Kilden bir küp yaptım ve masama koydum. Bir meşguliyetin ve bir işin birimi olarak anlamaya başlıyorum şimdi küpü. Bu işi sevdim ve devam edebilirim. Sanki kilden bir küp yaparak zaman algım değişti ve böylece, sanki, sonsuza kadar küp yapabilirim. Zamanı anlayışımda, böylelikle de meşguliyetlere ve işlere bakışımda bir değişiklik oldu. Sürekli küp yaparım kilden ve bu benim işim olur. Kilden küp yapmak benim işim olabilir ve küp işimin bir sonucu, bir ürün ve somut bir ispat olarak durur. Bir tane daha küp yaptım ve yaptığım ilk küpün yanına koydum. Hemen, orada, yan yana olma durumunu gördüm ve algıladım. Bir tane daha küp yaptım ve yan yana duran iki küpten birinin üstüne koydum. Bu sefer mekân kurma düşüncesi, inşa ve yapma düşüncesi aklımda hemen belirdi ve bunu küplerde görmeye başladım. Sonra tekrar küplerin kilden olduğunu farkettim. Şu an yumuşak olduğunu, yarın kuruyacağını tekrar hatırladım. Tuğla gibi dedim ve ev düşüncesi, ev yapmak düşüncesi aklıma geldi. Kilden küpleri yan yana koydukça yeni bir büyük küp oluşmaya başlıyor ve bu büyüyen küp, rengi ve dokusuyla ve yan yana gelerek bir duruş sergiliyor, böylece ev düşüncesi açığa çıkıyor. Evi alışıldık genel bir imge olarak değil, mesela bir barınak gibi değil ama yapısal bir anlam, somutlukla ilgili bir ispat ya da kurulma ya da yerleşme, yer düşüncesi olarak anlıyorum. Şimdi de dünya malzemesiyle dünyaya yerleşme olarak anladım. Sanki bir genellik içerisinden kilden bir küp yaparak yapısal bir detay yakaladım. Genel bir ev imgesiyle bu durumu kapatmayacağım çünkü bir ev imgesinden yola çıkmadım. Küp imgesinden ve malzeme olarak kilden yola çıktım. Daha sonra kilden bir küp yaparak önce bir somutluk, sonra yapısal bir anlam hissettim ve giderek onu dil alanı içerisinde ev kavramıyla tanımladım. Şimdilik.
Bu yapısal birimimle bir açıklık kuracağım diye kendime söylüyorum. Hiçbir yeri kapatmayacağım, her yer açık olacak. İlk tapınaklar gibi. Korunma amaçlı değil, düşünme amaçlı açık bir yerin inşası. Bunun gibi başka yapı malzemeleri de bulacağım ve bu açıklığı kuracağım. Felsefi anlamda ya da düşünceyle ilgili yapı malzemeleri. Küp gibi. Ev kelimesi gibi ya da tapınak gibi yerleşik tanımların ya da sembolleştirmeye giden kavramların asıl derdimi örtmesine izin vermem. Gerekirse buraları tekrar kendim kapatırım ve belirsiz olan düşünce alanıma geri dönerim ve susarım. Bir başkası anlasın diye dilin kurbanı olmam. Ev değil de ne demeliyim. Bilmiyorum dedim. Biliyorum.

Küp yaparım ve bu eylem o malzemeyle -kil- geçirdiğim zamanı ve küp formuyla geçirdiğim zamanı da belirler. Nasıl bir eylem içerisinde olduğumu belirler. Nerede olduğumu belirler ve yine o yerde ne kadar zaman geçirdiğimi belirler.
Küp, sahip olduğu geometrik ve soyut formuyla dünyada durur, aynı zamanda dünyadan ayrı gibidir. Bu ayrı durmanın nedeni onun insani bir ilgiyle yaratılmış olması olabilir. Artifact (insan eseri) olarak küp, bu sayede insana dair içsel bir anlama sahip olur. Dışarısıyla ayrı durmasının nedeni de bu olabilir. Görünüm iç ve dış arasında geçişli bir varoluştur diye düşünüyorum. Küp artık tümüyle içsel olanın temsili değil, dünya ve insan arasında bir görünüm olarak varlık göstermeye başlıyor. Kilden bir küp yaparak ve yan yana koyarak giderek içeride değil dışarıda olmaya başlıyorum dedim şimdi de.
Bir anda yaptığım şeyi sadece bedensel bir hareket ve küpü de bunun ideal nesnesi olarak düşündüm. Bir anda yaptığım eyleme ve elimdeki malzemeye yani kile ve gerçekleştirmek istediğim biçim olan küpe herkesin bildiği bir tabirle yabancılaştım. Yaptığım şeyin bir anlamsızlık içerdiğini hissederek durdum. Bedenimin hareket etmek için bir nesneye olan ihtiyacı kesildi ve kilden küp yaparak adeta kilin kendisi gibi salınım gösteren ve sanki bir akışa kapılmış gibi küp yapan bedenim kaskatı kesildi ve durdu. Yani ben durdum. Şu an bir şey yapmıyorum. Bir şey düşünmüyorum da. Ellerim kille iç içeydi ve kili seri bir şekilde küpe dönüştürüyordu. Giderek bu basit işte bile belirli zorluklar olduğunu ve giderek bu zorlukları önce farkettiğimi ve daha sonra bunlara çözümler düşünerek küp yapmak üzerine belirli uzmanlıklar kazandığımı düşünüyordum. Genel olarak yapmakla ilgili, belirli olarak da küp yapmakla ilgili bir akışa kendimi kaptırmıştım. Ellerim kili küpe dönüştürürken aynı zamanda kilin bir malzeme olarak beni yormasından keyif alıyordum. Ellerimin yoruluyor olması ve bunun keyif vermesi bende bir isteğe ve küp yapmama neden oluyordu. Ama bir anda başka bir düşünce yani bu işin anlamsızlığı düşüncesi beni bir anda ele geçirdi ve durdum. Beni belirli bir kapılmaya ve yine bu kapılmadan dışarıya atan şey elimdeki kil oluyor. Kil bu diyorum. Saçma sapan bir şey yapıyorum diyorum. Bu arada, asıl bu durumla barışığım. Daha fazla var olduğum alan bu alan aslında. Bunu birinin söylemesi gerek ve on binlerce yıllık yalanı birinin itiraf etmesi gerek. Bir şeyler yapabildiğime şaşırıyorum.